Cesaret üzerine yapılan çalışmalar son yıllarda oldukça artmıştır. Özellikle örgütlerde çalışanlar üzerine odaklanan alanlarda popülaritesini artırmıştır. Cesaret, bireylerin bilinçli bir irade ile isteyerek, korkmadan ve bireysel güç ile bazı riskli ve sonuçları çevre tarafından olumsuz karşılanabilecek davranışları gerçekleştirmesidir. Bu kavram her ne kadar daha önceleri bireysel ilişkiler, savaş ya da kahramanlık hikayelerinde kullanılmış olsa da son yıllarda örgüt ortamında göreve bağlanma ve çevreye yönelik alanlarda gözlemlenmiş ve büyük ilgi çekmiştir. Bu tip davranışların, iş ortamında pek çok yanlış ve haksız uygulama ve davranışları ortaya çıkarmak adına gerçekleştirildiği görülmektedir. Diğer taraftan örgütlerin yaşadıkları önemli sorunlardan birisi de çalışanların savunmacı ses çıkarma davranışlarıdır. Bilinçli ve korkuya dayalı gerçekleştirilen bu eylem, iş ortamında bazı bilgilerin saklanması ya da yanlış bilgi verilmesi gibi olumsuz sonuçları doğurmakta, örgüt süreçleri ve iş yapma düzenine zarar vermektedir. Bu açıdan bu davranışların elimine edilmesi ve davranışa neden olan sebeplerin belirlenerek ortadan kaldırılması, hem örgütsel süreçlerin sağlıklı işleyişi hem de üst yönetimin iş yükü açısından önem arz etmektedir. Bu çalışmada, sosyal cesaret davranışlarının çalışan bireylerin negatif bir davranışı olan savunmacı sesi üzerindeki etkisi Ankara örnekleminde bakanlığa bağlı konaklama işletmelerinde incelenmiştir. Araştırmada veri toplama yöntemi olarak anket tekniği kullanılmış ve kolayda örnekleme yöntemi ile 346 katılımcıya ulaşılmıştır. Betimsel istatistiklerin ve korelasyonel ilişkilerin analizinde SPSS ve ölçüm modeli için AMOS programı kullanılmıştır. Araştırma hipotezi regresyon analizi ile test edilmiştir. Araştırma sonucunda, iş yeri sosyal cesaret davranışlarının savunmacı ses üzerinde negatif ve anlamlı bir etkisinin olduğu ortaya konulmuştur. Bu bulgulara dayanarak çalışmanın katkıları ile sınırlılıkları ele alınmış ve ileriki araştırmalar için öneriler sunulmuştur.
Studies on courage have increased considerably in recent years. It has increased its popularity, especially in areas focusing on employees in organizations. Courage is the act of individuals willingly, with a conscious will, without fear and with individual power, to perform some risky behaviours whose consequences may be negatively perceived by the environment. Although this concept was previously used in individual relationships, war or heroic stories, in recent years it has been observed in areas related to task and context in the organizational environment and has attracted great attention. It is seen that this type of behaviour is carried out in order to reveal many wrong and unfair practices and behaviours in the work context. On the other hand, one of the important problems that organizations experience is the defensive voice behaviour of employees. This action, which is carried out consciously and based on fear, causes negative consequences in the business environment, such as hiding some information or giving false information, and damages organizational processes and business work order. In this respect, eliminating these behaviours and identifying and eliminating the reasons that cause the behaviour are important for both the healthy functioning of organizational processes and the workload of senior management. In this study, the effect of social courage behaviours on the defensive voice, which is a negative behaviour of working individuals, was examined in the Ankara sample of accommodation establishments affiliated with the ministry. Survey technique was used as the data collection method in the research and 346 participants were reached by easy sampling method. SPSS was used to analyse descriptive statistics and correlational relationships, and AMOS was used for the measurement model. The research hypothesis was tested with regression analysis. As a result of the research, it was revealed that workplace social courage had a negative and significant effect on defensive voice. Based on these findings, the contributions and limitations of the study are discussed and suggestions for future research are presented.