Sanat, 19. yüzyıldan itibaren hayattan özerk bir alanda, estetizm ile tanımlanmıştır. Estetiğin tarihine bakıldığında ise kaçınılmaz olarak biçimlerin tarihi görülmüştür. Manifestoların biçimsel karakterleri ile tanımlanan bu dönem burjuvazinin “yeni” olanı öne çıkarması ile belirmiştir. Bu tanıma ilk itiraz Dada tarafından yapılmış, burjuvazinin sanat ile girdiği faydacı ilişkiden hareketle estetik sanat, tümden reddedilmiştir. Dadanın bu tavrı, sanatı bir süreliğine tanım anlamında çerçevesiz bir alana yerleştirmiş, ancak burjuvazinin Duchamp’ın Çeşme’si dâhil birçok Dada eserini müzelerine kabul etmesiyle anti-sanat yeniden sanat etiketi kazanmıştır. Sanat Dada’nın getirdiği kırılma sonrasında sınırlarını genişletmiş, hayat ile kopan ilişkisi farklı sanatsal hareketlerle yeniden sağlanmaya çalışılmıştır. Bunlardan ilki modern estetiğin eser odaklı sanat anlayışından, hayatın sanat ile arasındaki çizginin bulanıklaştırılmasıyla kopan ve yaratım sürecinin öne çıkarıldığı Soyut Dışavurumculuktur. Soyut Dışavurumculuğun işaret ettiği bu yolda Neo-Dada sanatçıları, klasik eser fikrini tamamen aşıp yepyeni sanat üretim olanakları ortaya koymuşlardır. Sıradan malzemelerin vurgulanması, eserlerin kısa ömürlü olarak yaratılması ve sanatçının teknik becerisinin önemsenmemesi gibi tavırlar ile hayata dair söylemler öne çıkarılmıştır. Bu tavır Dada’dakinden farklı olarak, sanata toptan bir itiraz olarak değil, sanat tanımı içinde kalınarak ortaya konulmuştur. Bu doğrultuda Dada’nın sanata yönelttiği eleştiri, bazı eleştirmenler tarafından başarısızlıkla tamamlanmış olarak kabul edilirken, diğer bir tarafta bu durum, sanatın daha geniş bir çerçevede yeniden tanımlanması ile başarı olarak kabul edilmiştir. Dada’nın, sanatın tam karşısından konumlanan, estetiğe alternatif bir sanat tanımı yapmaya dayanan devrimci karakteri, Neo-Dada ve ardından gelen Pop Art, Yeni Gerçekçilik, Olgusalcılık, Junk Sanat, Happening, Fluxus, vb. sanat tavırları tarafından, geniş bir çerçevede estetikleştirilmiştir. Bu estetikleştirme kimi yazarlar tarafından bir hüsran, kimileri tarafından da bir zafer olarak okunmuştur. Bu çalışmanın amacı da tam burada, sanatın Dada’da olduğu gibi sürekli devrim olarak tanımlanıp tanımlanamayacağından hareketle imkân bulan, yeni sanat tavırlarının araştırılması üzerinedir. Araştırmanın sınırı Dada ve Neo-Dada arasındaki 1900 ile 1960 tarihleri olarak belirlenmiştir.
Since the 19th century, art has been identified with aestheticism, in an autonomous field from life. When we look at the history of aesthetics, the history of forms has inevitably been seen. This period, defined by the formal characters of the manifestos, emerged with the bourgeoisie's emphasis on the "new". The first objection to this definition was made by Dada, and aesthetic art was completely rejected based on the utilitarian relationship of the bourgeoisie with art. This attitude of Dada placed art in a frameless field for a while in terms of definition, but gained the label of anti-art as art again, with the bourgeoisie accepting many Dada works, including Duchamp's Fountain, into their museums. Art expanded its borders after the break brought by Dada, and its relationship with life was tried to be restored with different artistic movements. The first of these is Abstract Expressionism, which breaks away from the work-oriented understanding of art of modern aesthetics with the blurring of the line between life and art, and emphasizes the creation process. In this way, which is pointed out by Abstract Expressionism, Neo-Dada artists have completely transcended the idea of classical works and revealed brand new art production possibilities. Attitudes such as emphasizing ordinary materials, creating short-lived works, and ignoring the artist's technical skills, and discourses about life were brought to the fore. This attitude, unlike the one in Dada, was put forward by staying within the definition of art, not as a wholesale objection to art. In this direction, while Dada's criticism of art was considered unsuccessful by some critics, on the other hand, this situation was accepted as a success by redefining art in a broader framework. The revolutionary character of Dada, positioned directly opposite to art and based on an alternative definition of art to aesthetics, is influenced by Neo-Dada and subsequent Pop Art, Neo-Realism, Phenomenalism, Junk Art, Happening, Fluxus, etc. It has been aestheticized in a wide framework by artistic attitudes. This aestheticization has been read as a disappointment by some writers and as a victory by others. The aim of this study is right here, on the research of new artistic attitudes, which are possible based on whether art can be defined as a permanent revolution as in Dada. The limit of the research was determined as between 1900 and 1960 between Dada and Neo-Dada.