Bu yazı hayvan, kahkaha ve dil üçlemesini edebî ve felsefî yoldan tasvir etmektedir. Her şeyden önce kahkahadan farklı olan gülme, mizahi bir tat bırakır fakat kahkaha acıya karşı bir umuttur. Ancak acının karşıtı haz değildir ve haz şiddetle ilgilidir. Dolayısıyla acıya karşı kahkaha bireysel ve somut ilksel bir dürtüdür. Kahkaha acıyı olgunlaştırır, pişirir ve onun yerini alabilir. Hem boyutları ve insan doğası, hem de hayvan doğası açısından dilin sınırlarıdır kahkaha. Kahkaha acının içinden çıkar, yoğrulur ve tıpkı içgüdü gibi acıyı olgunlaştırıp katıksız bir ifade biçimine dönüştürür. Çünkü imgelerle kurduğumuz dilin yapısı gerçekliğin yapısını belirler. Bu anlamda kahkaha dilin sınırlarıdır; “kaçan kovalanır”. Gün gelir gülmecenin mizahına sığınır, gün gelir ciddiyetin karşı konulmaz gerçekliği olur. Zaten gerçeklik dediğimiz de, her birimiz için imgelerimizden başka bir şey değildir.
This article is a trilogy of animal, laughter and the language. Similarly, this work is description from a literary and the philosophical point of view. First of all, laughing, which is different from laughter, leaves a humorous aftertaste, but laughter is hope against the pain. However, pleasure is not the opposite of pain, and pleasure is about violence. Therefore, laughter against pain is an individual and concrete primordial impulse. Laughter is the limit of language, both in terms of its dimensions and human nature, as well as animal nature. Laughter emerges from the pain, kneads it and, just like instinct, matures the pain and turns it into a pure form of expression. Because the structure of the language we build with images always determines the structure of reality. In this sense, laughter is the limits of language; “the fleeing male/female is chased”. So is language; one day, it takes refuge in the humor of the humor, and one day it becomes the irresistible reality of seriousness. After all, what we call reality is nothing but our images for each of us.