Yirminci yüzyıl, felsefi düşüncede çok farklı ve önemli figürlerin yer aldığı bir zaman dilimi olmuştur. Bu isimlerden biri de yoğun varoluşsal temalar ve insanlık durumu üzerine yaptığı çalışmalarla tanınan Fransız filozof, Gabriel Marcel’dir. Esasen ona sadece bir filozof demek onu anlatmaya çalışırken eksik kalmış bir girişim olur. Zira, 1889 yılında Paris'te doğan Marcel'in entelektüel kariyeri, felsefe, tiyatro ve müzik gibi çeşitli disiplinleri kapsar ve varoluşun karmaşıklıklarıyla, anlam ve anlayışla ilgili derin sorularla yakından ilgilenir. Felsefi yaklaşımı, sanata bakışıyla birleşerek düşünce ve estetik tecrübe arasında karmaşık, bir o kadar da derin bir bağ kurar. Özellikle, bakış açısının merkezinde, müziğin kelimeleri aşan, insan tecrübesinin söze dökülemeyen derinliklerini görünür kılan, diğer tüm çalışmalarını birleştiren, somut bir metafor işlevi gördüğü söylenebilir. Marcel, müzik tecrübesini dikkatle inceleyerek, bireyleri sanatla ve dolayısıyla birbirleriyle olan ilişkilerini yeniden değerlendirmeye davet eder ve bu hayati etkileşimin, otantik varoluş arayışında aydınlanma ve anlayışı sağlayabileceğini dile getirir. Bu tür içgörüler, müzik ve felsefe üzerine yapılan tartışmaları zenginleştirmekle kalmaz, beraberinde hem yalnız düşünmenin hem de kolektif uyumun derinliğini kabul eden bir şekilde dünyayla etkileşime girmeye yönelik kalıcı bir davet de sunar.
Bu bağlamda, çalışma Marcel'in müziği sadece bir sanat formu olarak değil, varoluşsal içgörü ve toplumsal katılım için hayati bir araç olarak gördüğü anlayışını aydınlatmayı gaye edinmiştir.
The twentieth century was a period in which many different and important figures in philosophical thought took place. One of these names is the French philosopher Gabriel Marcel, known for his intense existential themes and his work on the human condition. In fact, simply calling his a philosopher would be an incomplete attempt to describe him. Born in Paris in 1889, Marcel's intellectual career spans a variety of disciplines, including philosophy, theatre and music, and is deeply interested in the complexities of existence and profound questions of meaning and understanding. His philosophical approach, combined with his view of art, creates a complex yet profound connection between thought and aesthetic experience. In particular, it can be said that at the center of her perspective, music functions as a concrete metaphor that transcends words, making visible the ineffable depths of human experience, and uniting all his other works. Marcel, by carefully examining the experience of music, it invites individuals to re-evaluate their relationship with art and thus with each other, and argues that this vital interaction can provide enlightenment and understanding in the search for authentic existence. Such insights not only enrich discussions of music and philosophy, they also offer a persistent invitation to engage with the world in a way that acknowledges the depth of both solitary contemplation and collective attunement.
In this context, the study aims to illuminate Marcel's understanding of music not merely as an art form but as a vital tool for existential insight and social participation