Şiddet; geçmişten günümüze her toplumda görülen tarihsel, sosyo-kültürel, ekonomik, psikolojik, felsefi, hatta hukuksal boyutları olan bir olgudur. Her bir disiplinin şiddet tanımı farklı olsa da ‘şiddetin bir güçten doğduğu’ ve ‘yıkıcı’ etkilerinin bulunduğu fikri üzerinde buluşulur. Ortak görüşlere göre toplumda şiddet fiziksel, duygusal/psikolojik, ekonomik, cinsel ve ya sözlü yollardan açığa çıkmaktadır. Temelde bireysel çatışmaları işleyen bir tür olan roman, ne toplumdan ne de zamandan bütünüyle bağımsız değildir. Roman, başlangıcından günümüze tarihsel ve sosyo-kültürel olgulardan beslenmektedir. Bu bağlamda şiddet, roman türü içinde doğrudan veya dolaylı olarak anlatılagelen fakat her dönemde işlenen bir izlektir. Bu çalışmada öncelikli amacımız Türk romanının şiddet olgusuyla kesiştiği noktaları tespit etmektir. Ağır Roman, İşkenceci, Berlin’in Nar Çiçeği, Bağışla Onları, Sudaki İz, Bir Gün Tek Başına, Nuke Türkiye, Alçaktan Uçan Güvercin, Karanlığın Günü gibi 1980 sonrası yazılmış romanlarda ev ve yuva alanları, hapishaneler, üniversiteler, hastaneler fiziksel, cinsel ve psikolojik şiddetin yaşandığı mekânlar olarak anlatılır. İkinci olarak edebiyatın, şiddet olgusuna hangi durumda ve nasıl aracılık ettiği tartışılacaktır. Romanda aile içi şiddet, toplumsal şiddet, bireysel şiddet, cinsel şiddet, sözlü şiddet, duygusal şiddet ve ya fiziksel şiddet bağlamında irdelenen şiddet izleği, dönemin sosyal ve siyasal gündemine bağlı olarak bazı metaforların ardına gizlenerek işlenmiştir. O halde günlük yaşamda hiçbir şiddet öğesi içermeyen bazı çağrışımların yazarın vermek istediği mesaja göre şiddetin sembolü haline geldiğini görmekteyiz. Yeni Yalan Zamanlar’ın (İnci Aral) ilk kitabında yeşil, toplumu yozlaşmaya ittiği iddia edilen İslami ideolojinin sembolü olarak işlenir. Yanı sıra metaforik (mecazi, imgesel) çağrışımlar yalnızca tek bir görsele bağlı kalmayıp romanın bütününe yayıldığında artık eserin başlı başına kendisi şiddet alegorisi haline gelmektedir. Engereğin Gözü’nde Zülfü Livaneli’nin amacı şiddeti tartışmak değil şiddet alegorisi yapmaktır. Tarihi olaylara ve kişilere atıf yapılarak kurgulanan roman yazarın politik görüşlerini tarihi gerçeklik gibi sunan bir propaganda aracı haline dönüşmüştür.
Violence is seen in every society from past to present and is a phenomenon with historical, socio-cultural, economic, psychological, philosophical, and even legal dimensions. Each discipline has a different definition of violence. But the idea that violence is born of power and destructive is agreed. According to common opinion violence occurs through physical, emotional / psychological, economic, sexual or verbal ways. The novel basically describes individual conflicts but it is not independent from society and time. The novel draws on historical and socio-cultural facts. In this context, violence is a theme that has been told directly or indirectly within the genre of the novel, but is treated in every period. Our primary aim in this study is to identify the points where Turkish novel intersects with the phenomenon of violence. Like Ağır Roman, İşkenceci, Berlin’in Nar Çiçeği, Bağışla Onları, Sudaki İz, Bir Gün Tek Başına, Nuke Türkiye, Alçaktan Uçan Güvercin, Karanlığın Günü, in the novels written after 1980, home and nursery areas, prisons, universities, hospitals are described as places where physical, sexual and psychological violence is experienced. Secondly, it will be discussed in what situation and how literature mediates violence. Violence in the novel is discussed in the context of domestic violence, social violence, individual violence, sexual violence, verbal violence, emotional violence or physical violence and hides in metaphors due to the social and political agenda of the period. Thus, some non-violent associations turn into symbols of violence in daily life. Green is described as the symbol of Islamic ideology in the first book of Yeni Yalan Zamanlar (İnci Aral). Also, metaphors don't just depend on one connotation. When it spreads throughout the novel, the work itself becomes an allegory of violence. The aim of Zülfü Livaneli is to make an allegory of violence in the Engereğin Gözü. The novel, fictionalized by referring to historical events and people, has turned into a propaganda tool that presents the author's political views as historical reality.